ST Radyo’da yayınlanan “Depreme Dayanıklı Binalar” programında, yapı güvenliği sosyal doku ile birlikte ele alındı. Pilpaye Mimarlık Kurucusu ve TEKDER (Teknik Elemanlar Derneği) Danışma Meclisi Üyesi Yüksek Mimar Enes Aluç, programın konuğu oldu. Programda yapısal sağlamlıktan ziyade, evlerimizin ve çevremizin oluşumuna katılımımız, mahallenin ruhu, komşuluk ilişkileri ve kentsel hafıza gibi kavramlar masaya yatırıldı.

Şantiyelerde Güvenlik ve Verimliliğin Yeni Adı Şantiyelerde Güvenlik ve Verimliliğin Yeni Adı

FOTO: Pilpaye Mimarlık Kurucusu ve TEKDER (Teknik Elemanlar Derneği) Danışma Meclisi Üyesi Yüksek Mimar Enes Aluç 

ST Radyo’da yayınlanan “Depreme Dayanıklı Binalar” programında, yapı güvenliği sosyal doku ile birlikte ele alındı. Pilpaye Mimarlık Kurucusu ve TEKDER (Teknik Elemanlar Derneği) Danışma Meclisi Üyesi Yüksek Mimar Enes Aluç, programın konuğu oldu. Programda yapısal sağlamlıktan ziyade, evlerimizin ve çevremizin oluşumuna katılımımız, mahallenin ruhu, komşuluk ilişkileri ve kentsel hafıza gibi kavramlar masaya yatırıldı.

Pilpaye Mimarlık Kurucusu ve TEKDER Danışma Meclisi Üyesi Yüksek Mimar Enes Aluç, “Afetler en önemli öğretmenlerdendir. Onlardan ders almalıyız. Afetlerle; geçmişinden ve etkilerinden haberdar olmadan mücadele edemeyiz. İlk defa bizim başımıza gelmediği gibi son kez de bizim başımıza gelmeyecek. Bunun farkında olmalı ve unutmamalıyız. Bir yerde yapılaşma kararı alındığında, öncelikle oranın afet geçmişine bakılmalı, afet bölgesi olup olmadığı araştırılmalıdır. Deprem bir afettir evet, ancak depremin bir afet olduğunu unutmak daha büyük afet ve felakettir. Tabiat bize nerelerde yapılaşabileceğimizi, nerelerde yapılaşamayacağımızı söylüyor; dikkatlice kulak vermeliyiz. Ve en önemlisi, tabiatla kavga etmeyi bırakmalıyız.” dedi.

“Hormonlu Büyüyen Şehirler En Büyük Afet, Felaket”

Enes Aluç, “Yaşam alanları sadece duvarlardan, odalardan ibaret değildir. İnsan olarak birlikte yaşamak için tasarlanmış varlıklarız. Doğru bir mahalle dokusu, sosyal ilişkiler ve insan ölçeğinde bir fiziki çevre olmadan, yapıların yalnızca sağlamlığından söz edebiliriz. Hâlbuki yapıların sağlığı kadar sosyal dengenin sağlığı mesele edilmiyor. Şehirlerimiz hormonlu şekilde büyüdü. Bu büyüme beraberinde çokça sıkıntı getirdi. Biz hormonlu büyümeyi durdurmak, nüfusu yaymak, insan ölçeğinde şehirler yapmak yerine nüfusu küçük alanlara sıkıştırmayı ve üst üste yığarak barındırmayı tercih ettik. Bu tercih ise alt yapı eksikliğini, rantı, sağlık sorunlarını, trafiği, huzursuzluğu beraberinde getiriyor. Bu sorunların kaynağına inip şehirleşme modelimizi konuşmak yerine yanlış şehirleşme kararlarının sonuçlarını iyileştirmeye çalışıyoruz. Bu da esasta bir değişiklik yerine problemi büyüterek ertelemekle sonuçlanıyor. Ne kadar karamsar tablolar çizsek de bunların teşhis için yapıldığını vurgulamalıyız. Geleceği şekillendirmek için sonsuz çözüm olduğuna da inanmak gerekir. Çözümün ilk aşaması donanımlı ve bilgili olmak ikinci aşaması ise bu doğru bilgiyi merkeze alarak çözümün bir parçası olmak için niyet etmektir.” diyerek konuşmasını sürdürdü.

Programda, kentlerin hızla büyümesi ve bu büyümenin çoğu zaman plansız gerçekleşmesi, artan bina yoğunluğunun toplum yapısına etkileri, komşuluk ilişkilerindeki değişim ve sosyal dokunun zayıflamasının afet anlarında nasıl sonuçlar doğurduğu gibi konulara da değinildi. Aluç, afet sonrası en hızlı toparlanan yerlerin, hormonlu şekilde fiziki ve nüfus büyümesi yaşamamış, düşey değil yatay yerleşimi benimsemiş ve komşuluk ilişkileri güçlü olan mahalleler olduğunu vurgulayarak, “Şehirlerimizin bizzat afet üretmemesi için birbirimizden haberdar olmalı; yakınımızdan çok, uzağımızdan ise gerektiği kadar haberdar olmalıyız.” dedi.

Programda ayrıca, kentlerin nüfus eşiğinin fazlasıyla aşıldığı, plansız yapılaşmanın sosyolojik etkilerinin boyutları ve deprem sonrası yeniden inşa süreçlerinde yalnızca fiziksel yapıların değil, aynı zamanda bölgenin ruhunu, gündelik hayatını, dokusunun hafızasını da dikkate alınması gerektiği konuşuldu.

Sonuç olarak, çözümün, Doç. Dr. Turgut Cansever’in Konfüçyus’tan aktardığı sözde, yani “Bilgi olmadan iyi niyet teşekkül etmez” düsturunda aranması gerektiği özellikle vurgulandı. İyi niyet ile damıtılmış bilgiye ve bu bilgiyi talep edecek toplumsal bilinç seviyesine ulaşmanın, doğru kurgulanmış ve insan merkezli şehirler inşa etmekle mümkün olacağı açıkça ifade edildi. Tüm bunların hayata geçirilmesi için ise kararlı bir iradenin varlığına duyulan ihtiyacın altı bir kez daha çizildi.