Ülke olarak milli mücadele ruhu ile canla başla depremin yaralarını sarmaya çalışıyoruz. Herkes kendi bütçesince, karınca kararınca yardımları ile tüm depremzedelere ulaşmaya çalışıyor. Aziz Türk milleti bu tür afetler karşısında yardımlaşma ve dayanışma anlamında ne kadar duyarlı olduğunu tüm dünyaya gösterdi.
Deprem kadar depremin değil binanın insanları öldürdüğü de bir gerçek. Peki son tüketiciden en bilinçli satın alma müdürüne kadar yapı malzemesi alırken neye ve nelere dikkat etmeli? Bu konu üzerine bir yazı kaleme aldım. Keyifli okumalar…
İnsanoğlu dünyada var olduğundan beri ilk ihtiyacı barınma olmuştur. Dış etkenlerden ve olası tüm tehlikelerden kendini korumaya olan ihtiyacını barınma ile çözmüştür. Başta barınma amaçlı yapılar olmak üzere, genel anlamda bir inşaat yapısının birincil amacı insanları dolaylı veya doğrudan doğanın zararlı etkilerinden korumak olmuştur. Peki bugünün modern dünyasındaki şık yapılar, gösterişli siteler insanoğlunun kendini tüm tehlikelerden koruma iç güdüsü ile yaptığı barınma ihtiyacını karşılıyor mu yoksa tam tersi hayatını tehlikeye mi atıyor? Günlük yaşamımızın yüzde 90’ınını yapılarda geçiriyoruz. Evimiz, iş yerimiz, alışveriş merkezleri, eğitim ve sağlık binaları… Elbette herkes inşaatla ilgili olmayabilir, inşaat malzemeleri tecrübesi olmayabilir ama canımızı ve malımızı emanet ettiğimiz, en savunmasız halimiz ile içinde yaşadığımız yapıların içeriği nedir, nasıl malzemeler arasında yaşıyoruz, hammaddesi nedir, sağlığımıza zararlı mıdır vs. bu konular hakkında maalesef ki yeterli bilgiye sahip değiliz.
Günümüz itibariyle gelinen noktada, dünyada yüksek nüfus artışı, kullanılan doğal kaynakların hızlı tüketilmesi ve çevrenin taşıyabileceği maksimum seviyeye gelmesi artık doğal çevreyi insanlardan ve insan yapılarından korumak zorunlu bir hal almıştır. Bu zorunluluktan dolayı sürdürülebilirlik kavramının giderek önem kazanmasıyla beraber “sürdürülebilir inşaat” kavramı ortaya çıkmıştır. Sürdürülebilir inşaat, ilk defa 1993 yılında Uluslararası Bina Konseyi tarafından düzenlenen, inşaat sektöründeki profesyonellerin ve araştırmacıların katılımıyla tanımlanmıştır. 1994 yılında ise 1. Uluslararası Sürdürülebilir İnşaat Konferansı’nda, inşaat sektörünün sürdürülebilirlik alanındaki sorumlulukları belirlenmiştir. Buna göre sürdürülebilir inşaat konusu, “çevreyi gözeten kurallar doğrultusunda, kaynakları etkili kullanarak sağlıklı inşaat çevresi oluşturmak” şeklinde ifade edilmiştir. Daha sonra sürdürülebilir inşaat kavramının yerini “yeşil inşaat” kavramı almıştır. Bu yeni ifadeye göre tanımlamalar yapılmaya başlanmıştır. Yeşil inşaat bir projenin çevre üzerindeki etkilerini en aza indirecek yönde, yapım kurallarına uygun olarak planlanması, yönetilmesi ve geri dönüştürülebilir olması biçiminde tanımlanmıştır. Sürdürülebilir yapı malzemeleri ise, kullanıldıkları süre boyunca en az seviyede enerji harcayan, hammaddelerin elde edilmesi, işlenmesi, kullanımı, bakım-onarımı ve atık meydana gelmesi sırasında çevreye ve insan sağlığına zarar vermeyen malzemelerdir.

İnşaat endüstrisinde sürdürülebilirlik kavramı çevre, ekonomik ve sosyal boyutları ile ele alınmalıdır.  Çevresel boyuttaki sürdürülebilirlik ölçütleri şunlardır: Atıklarda azalma var mı? Hava kirliliğini engelleyebiliyor mu? Karbondioksit emisyonunu azaltıyor mu? Doğada var olan biyolojik çeşitliliğinin korunmasını sağlıyor mu? Malzemenin toprağın niteliği için zararlı etkisi var mı? Malzeme çevredeki kokuların emilimini sağlıyor mu? Üretilen malzeme geri dönüştürülebilir özelliğine sahip mi? Yeniden kullanılabilme kapasitesi yüksek mi? Görsel açıdan çevre kirliliği engellenebiliyor mu? Gürültü kirliliğinin oluşmamasını sağlıyor mu? Tüketilen enerji miktarı az mı? Doğal ve yerel kaynaklardan elde edilebiliyor mu? Su kirliliği engellenebiliyor mu? 
Ekonomik boyuttaki sürdürülebilirlik ölçütleri ise şunlardır: Hammaddelerin depolanacağı yere taşınması sırasında tüketilen enerji miktarının az olması sağlanabiliyor mu? Taşıma maliyeti azaltılabiliyor mu? Bakım onarımı kolay mı? Dayanıklı ve uzun ömürlü mü? Mal ve hizmet sunumunda daha az materyal kullanılmasını sağlıyor mu?
Sosyal boyuttaki sürdürülebilirlik ölçütleri de şunlardır: Malzeme bölgenin sosyal dokusuna uygun mu? Sağlıklı bir çevre sağlayabiliyor mu? Malzeme insanoğlu için güvenliği sağlayabiliyor mu? İnsanların barınma ihtiyacını karşılıyor mu? İnsan gereksinimleri olan eğitim, kültürel etkinlikler, uygun iş ve ev gibi sosyal dengeleri sağlayabiliyor mu? Yerel iş gücünün desteklenmesini sağlıyor mu?
Bir rüzgâr çıktığında devrilen, uçan çatılar sebebi ile sokakta yürürken ne kadar güvendeyiz? Deprem anında bina içinde ne kadar güvendeyiz? Sel baskınlarına karşın o an bulunduğumuz binanın konumu ne kadar güvenilir? İç mekânda ise kullanılan boyalar ve vernikler, mobilyalardaki ahşap esaslı levhalar, halılar, seramik yapıştırıcıları… Soluduğumuz havayı ne kadar kirletiyorlar? İç ortamda ne tür kimyasallar olabilir biliyor muyuz acaba? Ya da iç ortamdaki tüm malzemelerin Uçucu Organik Bileşik Salınım (UOB) Seviyeleri hakkında bilgimiz var mı?
Şimdi tüm dikkatimizi yüzyılın felaketi deprem ile yapılarımızın depreme ne kadar dayanıklı olduğu konusuna veriyoruz, ancak bazı konuları da göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum. Yapı bir bütün olarak ele alınmalı, binanın kendi yaşam döngüsü süresinde ve sonunda nelerden sorumlu olduğumuzu çok iyi bilmeliyiz. Eğer yapılarımızı yenileyeceksek eski hataları yapmayalım, yapılar tam anlamıyla doğru inşa edelim. Demirden betondan fazlasını kast ediyorum… Binanın ömrünü belirleyen tüm yalıtım kriterlerini dikkate almalıyız. Sağlıklı yapı için ısı-su-ses-yangın yalıtımı malzemelerinin seçiminde çevreye duyarlı, doğaya saygılı ürünlerin seçiminden bahsetmek istiyorum.
Deprem sonrası çıkan moloz 12 milyon kamyon. İnşaat yıkımları sonucunda ortaya çıkan atıklar gayri resmi olarak çevredeki akarsulara, barajlara vb yerlere dökülmektedir. Resmi ya da gayri resmi depolama alanları zamanla ekosistemin dengesinin bozulmasına sebebiyet vermektedir. Molozların içindeki kirleticiler havaya ve suya karışacak, oradan da direk bünyemize… Bu da demek oluyor ki illaki bir deprem değil, bir yapı ömrünü tamamladıktan sonra malzemelerin binadan ayrılma süreci de planlanmalı. Malzeme yaşam döngü analizlerine göre yapı malzemeleri seçilmeli. Malzeme seçiminde biz hangi geri dönüşümü tercih ediyoruz? Tabi ki en ucuzu… Ama hayat o kadar ucuz değil. Doğayı tahrip etmek de o kadar ucuz değil. Bir ürünün TSE’sinin olması, o ürün tamam oldu, uygundur demek değildir. Bu anlamda üreticilerin üretim politikaları da dahil olmak üzere birçok standart var. Mesela TS ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemlerine göre malzeme tercih etmek, malzemenin üreticisi tarafından ürüne ait atık politikasını temin etmek, ürünlerin nasıl bertaraf edileceği veya nasıl geri kazanılacağının planlamasına ulaşmak sanıldığı kadar zor değil.

Sağlıklı Yüzme Deneyimi İçin Doğru Kimyasallar Sağlıklı Yüzme Deneyimi İçin Doğru Kimyasallar


Binada kullanılan malzemelerin sorumlu kaynak kullanımı nasıl, sürdürülebilir kaynaklardan hammaddelerden mi kullanılmış yoksa çevreye zarar vererek tahribat yaparak mı? Malzemelerin Çevresel Ürün Beyanları TS ISO 14025’e göre var mı? Üretim, yapım, işletim, nakliyesi sırasında ne kadar çevre zararı var? TS EN ISO 15804 Yapıların sürdürülebilirliği standardına ne kadar uygun ürün seçtik projemizde?  Sağlıklı Ürün Beyanı (SÜB), Malzeme Güvenlik Beyanları var mı?
Bugün diyelim ki depreme dayanıklı binalar inşaa ettik ama çevreye duyarsız, tam bir kirletici, atık yönetim planı olmayan, su kaynaklarına saygı duymayan, enerji verimliliğinde zayıf yapılar yapmaya devam edeceksek en az deprem kadar bulunduğumuz coğrafyaya zarar verir, yaşanmaz hale getiririz.
Yağmur suyu depolayan ve işleyip kullanma suyu yapan, gri suyu arıtıp tekrar kullanımını gerekli yerlerde sağlayan, enerji verimlilğine ve atık yönetim planına sahip, malzeme seçiminde sürdürülebilirliği şart koşan, iç ortam kalitesinde gerekli kriterleri yerine getiren yapılaşma, zemin etüdü yapılmış, sosyo-ekonomik ve kültürel kalkınmayı destekleyen kentleşme esas hedefimiz olmalı.
Bugünlerin yarınları var… Yarınımızın sürdürülebilirliğini bugünden desteklememiz gerekiyor. Günü kurtaralım bilincinden tez vakitte çıkmamız lâzım.

Editör: Haber Merkezi