17 Ağustos 1999 Marmara depreminin acı hatırası, toplumsal hafızamızda tazeliğini koruyor. Depremde 100 bine yakın konut yıkılmış, 365 binin üzerinde konut ve iş yeri hasar görmüştü. Yüreklerimize bir kez daha acı düşüren 6 Şubat 2023 depreminde ise, yaklaşık 180 bin bina ağır hasar alırken, 40 bin bina orta ve 430 binin üzerinde bina da hafif hasar gördü. 

Bu büyük acılar, yapı stoğumuzun kırılganlığını ve kentsel dönüşümün önemini ortaya koyuyor. Türkiye genelinde halen dönüşmesi gereken 6 milyon konut ve 1,5 milyon iş yeri bulunuyor. Öte yandan, binaları korozyon etkisine karşı koruyan su yalıtımı, yapı güvenliğinin en temel unsurlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Yapılan araştırmalar, suya maruz kalan bir yapı donatısının, 24 yıllık bir sürede taşıma kapasitesini tamamen kaybedebileceğini gösteriyor.

"Yapıchem Kimya ile Yeşil Çimento: Karbon Emisyonunu Azaltan Yeni Nesil Katkılar" "Yapıchem Kimya ile Yeşil Çimento: Karbon Emisyonunu Azaltan Yeni Nesil Katkılar"

Türkiye’de deprem ve yapı güvenliği konusunun ciddiyetle ele alınması gerektiğini vurgulayan Bonus Yalıtım CEO'su Emrullah Eruslu, "1999 Marmara depreminin, 11 ilimizi etkileyen 6 Şubat depreminin, İzmir, Ağrı, Afyonkarahisar, Bingöl, Erzurum ve Van depremlerinin acısını hepimiz yüreğimizde taşıyoruz. Yitirdiğimiz canları rahmetle anıyoruz. Diğer taraftan, coğrafyamızın değişmez gerçeği deprem riski ile yüzleşmek ve kalıcı, güvenli yapılar inşa etmek zorundayız" dedi.

YAPI GÜVENLİĞİNİN TEMEL ÖNCELİĞİNİ SU YALITIMI OLUŞTURUYOR

Ülkemizde özellikle konut tipi binaların önemli bir oranının, betonarme karkas yapı türünde inşa edildiğini belirten Emrullah Eruslu “Binaların dayanım gücü, kolon, kiriş, perde duvar gibi taşıyıcı sistemlerden geliyor. Zemindeki suyun beton ile teması betonda çatlaklar ve deformasyon oluşturabilir. Temelde suya maruz kalan demir donatı ve metal elemanlarda zaman içinde paslanma ve korozyon oluşması kaçınılmazdır. Korozyona uğramış ve dayanıklılığı azalmış bir yapının depremde ayakta kalabilmesi ise neredeyse imkansızdır. Yapıda oluşan güç kaybı sonucu bina, 5 yıllık bir süreçte taşıma kabiliyetinin yüzde 50’sini, 24 yıl içerisinde ise tamamını kaybedebilir ve bu da deprem gibi doğa olaylarında geri dönüşü olmayan felaketlere sebebiyet verir. Su yalıtımı binanın güvenliğini sağlamasının yanı sıra, insan sağlığına ve yaşam konforuna olumsuz etki edebilecek bakteri ve küf oluşumlarının engellenmesi açısından da önemlidir. Su yalıtımı, yapı güvenliğinin temel önceliğini oluşturur ve deprem dayanımı, su yalıtımı olmadan sağlanamaz” şeklinde konuştu.

17 Ağustos depremi sonrasında çalışmaların, hasarlı ve orta hasarlı binalarda demir donatıların korozyon nedeniyle taşıma kapasitesini kaybettiğini kanıtlar nitelikte olduğunu söyleyen Emrullah Eruslu, “Yeterli beton ve demir kullanımı kadar, standartlara uygun su yalıtımı da yapı güvenliği için vazgeçilmezdir. Bilimsel gerçeklerin ışığında su yalıtımı, 2018 yılında yürürlüğe giren Bakanlık yönetmeliğince zorunlu tutulmaktadır. Türkiye’mizde, yaşanmış acılardan çıkarılan derslerle hazırlanan yönetmelikler, deprem riski yüksek Japonya ve Kaliforniya gibi bölgelerde olduğu gibi oldukça güçlü ve gelişmiş durumdadır. Öte yandan bu yönetmeliklere tam uyum ve yetkin kadrolarla etkili denetimler konusunda, ülke olarak kat edecek yolumuz olduğunu görüyoruz. Binaların yapısal bütünlüğü, deprem dayanımı ve kullanım ömrü açısından önem taşıyan su yalıtımı ve diğer tüm konularda son derece yeterli hazırlanmış yönetmeliklere tam uyum ve toplum genelinde yapı güvenliği bilincinin yerleşmesi bu açıdan büyük önem taşıyor” dedi.

Editör: Merve Kaya