İnşaat ve Malzeme

HANGİ NEDEN DOĞAYI GÖZ ARDI ETMEMİZİ HAKLI KILAR?

Şişecam Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kırman, sosyal medya hesabından yayınladığı yazısında iklim krizine değinerek, “Yegâne evimiz olan Dünya’nın hali hazırda etkilerine maruz kaldığı ve her geçen gün kötüye giden iklim krizini yok saymak için geçerli bir bahane olabilir mi?" diye sordu.

Şişecam Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kırman


Birbiriyle bağlantılı çoklu krizlerin aynı anda yaşandığı zor bir dönemdeyiz. Ekonomi, sağlık, çevre ve iklim… Tek seferde yalnızca birine odaklanarak bir yere varmamız epey güç ve ne yazık ki bunun için zamanımız da yok. Tümünü bütünsel olarak ele almalı ve dünyamızın geleceği için çözüm önerileri üretmeliyiz.
Dünya İklim Günü vesilesiyle yazımda bu krizlerin belki de en önemlisi olan iklim krizine değinmek isterim. İklim değişikliği, çevre, toplum ve ekonomi üzerinde geniş kapsamlı etkileri olan, zamanımızın en acil küresel sorunlarından biri. Bir çok yazarın ve çevrecinin ve de bizlerin sorduğu bir soru Yazar Moris Levi’nin Maymunlar Patatesler ve Berlin Opera Binası kitabında da yer alıyor. “Hangi neden doğayı göz ardı etmemizi haklı kılar?” Yegâne evimiz olan Dünya’nın hali hazırda etkilerine maruz kaldığı ve her geçen gün kötüye giden iklim krizini yok saymak için geçerli bir bahane olabilir mi?
Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresine (NOAA) göre, küresel ortalama sıcaklık, 1700’lü yılların ortalarından bu yana yaklaşık 1°C arttı. Sıcaklıktaki bu artış, esas olarak fosil yakıtların kullanımının artışı, ormansızlaşma ve yanlış tarım uygulamalarından kaynaklanıyor. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), mevcut oranda sera gazı salımına devam edersek, yüzyılın sonuna kadar küresel sıcaklığın 3,2°C artabileceği konusunda uyarıyor. Emisyonların 2019 seviyelerine kıyasla 2030'a kadar en az %43 ve 2035'e kadar en az %60 oranında azaltılması gerektiğini belirtiyor.
İklim değişikliğinin etkileri ne yazık ki sadece çevreyle de sınırlı kalmıyor. Domino taşı misali birbirini etkileyen pek çok olumsuz sonuçlar doğuruyor. Deniz seviyelerindeki artış sonucu meydana gelen kıyı taşkınları ve erozyonlar altyapıyı tahrip ederek insanları yer değişikliğine zorluyor. Aşırı hava olaylarındaki artış ise tarımı etkileyerek gıda kıtlığına ve gıda fiyatlarında yükselişe sebep oluyor.
Hal böyle iken atılması gereken adımlar ortada. Bu adımlar gezegenimizin ve tüm canlıların geleceği için kritik. Her fırsatta dile getirdiğim “karbon nötr” olma hedefi, gelecek nesillere daha sürdürülebilir bir dünya bırakmak için en rasyonel çare olarak öne çıkıyor.


Üretimin ana ham maddesi olan ve karbon salımında da temel etkenlerden olan fosil yakıt kullanımını düşürecek enerji dönüşümünü sağlamak atılabilecek en önemli adımlardan. İklim nötr bir dünya kurabilmek için enerji tüketimimizi sıfır emisyonlu hale getirecek projeler geliştirmek üzere yola çıkmak zorundayız. Bu dönüşümde bugün en çok öne çıkan yöntemlerden biri de “Yeşil Hidrojen” temelli bir enerji politikası geliştirmek…
Yeşil hidrojen kavramı birçok kişi için bilindik bir kavram değil. Hidrojeni yakıt olarak kullanabildiğimizi zaten biliyoruz. Yeşil hidrojen derken bahsettiğimiz yeşil renk ise hidrojenin üretim prosesi ile ilgili bir konu. Yeşil hidrojen, tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarıyla elde edilmiş elektrik enerjisi kullanılarak suyu elektrolize etmek ve hidrojeni ayırmak anlamına geliyor. Karbon salımı yapmayan hidrojeni sürdürülebilir bir şekilde elde ettiğimizde, uçtan uca sıfır emisyonlu, iklim nötr bir enerji kaynağına ulaşabilmiş oluyoruz. Büyük bir soruna çözüm olacak bu yöntemin yaygınlaşamamasının sebebi ise maliyetinin henüz fosil yakıtların oldukça üzerinde olması.
Hem BM hem de AB çalışmalar yaparak hidrojen üretim, iletim, dağıtım ve kullanımından doğacak maliyetleri düşürmeye çalışırken, şirketleri de bu konuda adımlar atmaya ikna etmek için çaba harcıyor. Son yıllarda özellikle karbon nötr olabilme hedefi doğrultusunda birçok şirket yeşil hidrojen yatırımlarını arttırma sözü verdi. AB ile birlikte ABD mevcut hükümeti de bu konudaki yatırımlarına çok büyük bir bütçe ayırıyor.
Türkiye de yeşil hidrojen ile ilgili çalışmalara bu yıl itibarıyla adım attı. Şişecam’ın da bir parçası olduğu Güney Marmara Hidrojen Vadisi projesi, Türkiye’de iklim nötr bir yeşil hidrojen üretim tesisi hayata geçirmeyi hedefliyor. Geçtiğimiz ay pilot üretimine başlanan ve AB’nin 36,8 milyon Euro toplam bütçe ile destek olduğu bu projede, yılda minimum 500 ton yeşil hidrojen üretilecek ve paydaş şirketlerin üretim tesislerinde kullanılacak. Büyük bir mutlulukla ifade ediyorum ki Şişecam’ın Türkiye’nin bu anlamdaki en geniş kapsamlı projesinde yer alması bizi çok heyecanlandırıyor. Bu projenin Türkiye için bir ilk adım olarak yeni yolculukları başlatacağına şüphem yok.
Doğanın yardım sinyallerini doğru okuyanların hedefleri ve sonuçları bizler için ilham kaynağı olmalı diye düşünüyorum. Bhutan Krallığı’nın günümüzde dünya üzerinde karbon negatif olmayı başaran ilk ülke olması, birçok ülke ve kurum karbon nötr olmak için 2050 yılını hedeflerken , Kopenhag şehrinde bu hedefin 2025, Norveç’te ise 2030 olarak planlanması, Yeni Zelanda’nın dünya genelinde en sürdürülebilir tarım sistemlerine sahip olan ülke konumunda yer alması ve daha birçok örnek hepimize örnek olmalı…
Bu konuda değişik vesilelerle değindiğim global ticaret, yeni strateji gereklilikleri hiç şüphesiz çevresel önlemleri bir bütün olarak iklimi de kavrayacak şekilde oluşturulmalı. Özellikle ulusal ve uluslararası kural koyucuların işleyişi dizayn ederken ticari kaygılardan öte bir anlayış geliştirmeleri ihtiyacı var. Bu yolla yatırımcıları yönlendirmek mümkün kanımızı, tercihe bırakan bir anlayış beklenen hızla çözümleri getirme açısından yetersiz kalacak. Her bir karar vericinin şirketlerini geleceğe hazırlamak adına daha çok kar yaklaşımı yerine , uzun vadede yaratılacak katkı ile dünyayı korumak anlayışını geliştirmeleri ve de samimi olarak benimseyerek hayata geçirmeleri ihtiyacı çok belirgin olarak görünüyor.
Dünya İklim Günü, şirketlerin, bireylerin, toplulukların, kuruluşların ve hükümetlerin bir araya gelip iklim krizini ele almak üzere anlamlı adımlar atması için küresel ve kapsayıcı bir platform görevi görüyor. İklim değişikliğini ciddiyetle ele almak, sera gazı emisyonlarını azaltmak, doğal kaynakları korumak ve değişen iklime uyum sağlamak için küresel iş birliğini, politika değişikliklerini, teknolojik yenilikleri ve bireysel eylemleri teşvik ediyor. Bu vesileyle Dünya İklim gününü hatırlatırken, sözden çok eylem gerekliliğine olan inancımı paylaşıyorum.

Kaynak:
https://www.ipcc.ch/report/ar6/syr/