2024 yılında Türkiye’nin elektrik üretiminde rekor düzeyde temiz enerji payı sağlanırken, ithal fosil yakıtlar tarihsel düşük seviyelere geriledi. Ember’in yayımladığı “Türkiye Elektrik Görünümü 2025” raporu, sektörün dönüşüm rotasını ve atılması gereken adımları net bir şekilde ortaya koyuyor.
YERLİ ÜRETİM ARTARKEN İTHALAT AZALIYOR
Rapora göre Türkiye’nin toplam elektrik üretimi 2024 yılında 348.9 teravatsaat (TWh) seviyesine ulaşırken, üretimin %65’i yerli kaynaklardan sağlandı. Bu oran, 2016’dan bu yana en yüksek düzey olarak dikkat çekiyor. Enerji ithalatının Türkiye ekonomisine yük olduğu bir dönemde, yerli kaynakların bu denli öne çıkması yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir dönüşümün habercisi olarak değerlendiriliyor.
Yenilenebilir enerji, bu dönüşümün en güçlü taşıyıcısı olarak öne çıkıyor. Güneş enerjisinde 2,5 GW, rüzgarda ise 1,1 GW’lık yeni kapasite eklenmesiyle bu iki kaynağın elektrik üretimindeki toplam payı ilk kez %20’yi aştı. Güneş enerjisinde yaşanan bu hızlı yükseliş, Türkiye’yi Avrupa’da en çok kurulum yapan ülkeler arasında üst sıralara taşıdı. Üstelik bu artışın %80’inden fazlası lisanssız üretimden, yani sanayiciden, çiftçiden ve bireylerden geldi. Güneş artık yalnızca gökyüzünde değil, Türkiye’nin dört bir yanında çatılarda, tarlalarda ve fabrikalarda yükseliyor.
ELEKTRİK ÜRETİMİNDE TARİHİ DEĞİŞİM
Ember’in raporuna göre, 2024 yılı Türkiye için enerji dönüşümünde bir milat niteliğinde. Elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı %42’ye ulaşırken, ithal fosil yakıtlara olan bağımlılık %43’lük oranla tarihin en düşük seviyesine geriledi. Özellikle doğal gaz ve kömür kullanımında yaşanan ciddi düşüş, enerji ithalat faturasında da gözle görülür bir azalma yarattı.
DOĞAL GAZ VE İTHAL KÖMÜRDE SERT DÜŞÜŞ
2024 yılında doğal gaz santralleri elektrik üretiminde %30 oranında düşüş yaşarken, ithal kömür santralleri de %15 oranında geri çekildi. Yüksek ithalat maliyetleri ve artan yerli kaynak kullanımı bu gerilemeyi tetikledi. Ember tarafından hazırlanan rapor, bu eğilimin kalıcı olabileceğine dikkat çekiyor.
SANTRALLERİN ROLÜ YENİDEN TANIMLANMALI
Raporda öne çıkan çarpıcı analizlerden biri de doğal gaz ve ithal kömür santrallerinin üretimdeki rolüne dair: Bu santraller yalnızca yüksek talep anlarında devreye giren birer "yedek kapasite" haline dönüşüyor. Ember, bu santrallerin sistem güvenliği açısından stratejik ama üretim açısından ikincil pozisyona evrildiğini belirtiyor.
ELEKTRİK SEKTÖRÜNÜN EMİSYONLARI %6 DÜŞTÜ
Türkiye’nin elektrik sektörüne bağlı karbon emisyonları, 2024 yılında %6 oranında azaldı. Bu, son 11 yılın en büyük düşüşü olarak kayda geçti. Yenilenebilir enerji yatırımlarının hız kazanması ve ithal fosil yakıt kullanımındaki gerileme, bu düşüşün başlıca nedenleri arasında yer alıyor.
GÜNEŞ VE RÜZGAR TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ AYDINLATIYOR
2024 yılı itibarıyla güneş ve rüzgar enerjisi Türkiye’nin elektrik üretiminde %20’lik bir paya ulaştı. Bu oran, sadece enerji üretiminde değil; yatırım iştahı, yerli teknoloji geliştirme, istihdam yaratma ve sürdürülebilir kalkınma açısından da büyük anlam taşıyor. Türkiye, artık yalnızca potansiyeli olan bir ülke değil, bu potansiyelini yatırıma dönüştürmeye başlayan bir aktör konumunda.
HER YIL 3-4 GW BÜYÜME MÜMKÜN
Ember’in raporunda, Türkiye’nin güneş enerjisindeki potansiyelinin hala büyük ölçüde kullanılmamış olduğuna dikkat çekiliyor. Uygun politikalar, daha hızlı şebeke bağlantı izinleri ve teşvik mekanizmalarıyla yıllık 3-4 GW kapasite artışı sürdürülebilir görünüyor. Bu da 2035’e kadar 50 GW’a yakın bir güneş kurulu gücü anlamına geliyor.
DEPOLAMA ENTEGRASYONU KRİTİK ÖNEMDE
Güneş enerjisindeki büyümenin devamlılığı için enerji depolama sistemlerinin yaygınlaşması hayati öneme sahip. Özellikle gün içindeki dalgalanmaları dengelemek ve şebeke kararlılığını sağlamak açısından batarya destekli GES projeleri, Türkiye’nin enerji stratejisinde önümüzdeki yıllarda başat rol üstlenecek.
ROTAYI DENİZÜSTÜNE ÇEVİRME ZAMANI
Karasal rüzgar santrallerinde yer kısıtları ve çevresel etki değerlendirme süreçleri yatırım hızını yavaşlatıyor. Ember, Türkiye’nin bu noktada denizüstü (offshore) rüzgar yatırımlarına yönelmesi gerektiğini vurguluyor. Marmara, Ege ve Akdeniz kıyılarında yüksek potansiyele sahip alanlar mevcut ve bu alanlar, uzun vadeli stratejik yatırım planlarına dahil edilirse Türkiye, Avrupa'nın yeni offshore rüzgar üssü haline gelebilir.
YERLİ ÜRETİM KAPASİTESİ STRATEJİK DEĞER TAŞIYOR
Türkiye, rüzgar türbini ekipmanlarının üretiminde ciddi bir altyapıya sahip. Kanat, kule, jeneratör gibi bileşenlerin yerli üretimi hem istihdam sağlıyor hem de teknoloji transferine katkı sunuyor. Bu avantaj, Türkiye’yi sadece enerji üretiminde değil, ekipman ihracatında da bölgesel bir merkez haline getirebilir.
YENİLENEBİLİR ENERJİDE 2035 VİZYONU
Ember’in değerlendirmelerine göre, Türkiye’nin 2035 yılına kadar güneş ve rüzgar enerjisinde sırasıyla 50 GW ve 30 GW kurulu güce ulaşması mümkün. Bu hedefler, yalnızca çevresel sürdürülebilirliği değil; aynı zamanda enerji arz güvenliğini, yerli üretimi ve ekonomik bağımsızlığı da güçlendirecek nitelikte.
Bu iki kaynak, sadece enerji üretim araçları değil; Türkiye’nin yeşil kalkınma stratejisinin itici gücü, yeni nesil enerji mimarisinin temel taşı ve bölgesel rekabet gücünün en güçlü temsilcisi olacak.