Röportaj: Bikem Ögünç Demir
ODS Consulting Group, 2008 yılında ODS Danışmanlık adıyla hibe ve teşvik programları, proje yazımı ve proje yönetimi gibi alanlarda, işletmelerin ihtiyaç duyduğu profesyonel bakış açısını gidermek üzere kurulmuş olan bir şirket. Gün geçtikçe edindiği tecrübeyle hizmet ağını geliştiren, kadrosunu güçlendiren, farklı alanlarda yaptığı yatırımlarla yeni start-up’lara imza atan şirket, 2020 itibariyle tüm bu faaliyetlerini ODS Consulting Group adı altında topladı. ODS Consulting Group Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Onur Seçkin ile farklı endüstrilerdeki şirketlere verdikleri hizmetleri ve şirketlerin dijital dönüşüm yolculuklarında sağladıkları katkıları konuştuk.
ODS Danışmanlık’ın esasen bir “start up” olduğunu söylüyorsunuz. Şirketin kurulduğu ilk günden bugüne uzanan hikayesini bize anlatır mısınız?
2006-2008 yılları arasında, öğrenciliğim sırasında edindiğim iş deneyimini ODS Danışmanlık’ı kurarak bir şekilde ticarete dönüştürmeye çalıştım. ODTÜ Ekonomi bölümünden mezunum. Üçüncü sınıftayken, Avrupa Birliği Fonları Türkiye’ye yeni gelmeye başlamıştı. Türkiye’de bu fonların daha lokalde; özellikle KOBİ’lerde, STK’lar tarafında ve yine kamu kurumlarında kullanılmaya başlandığı bir dönemde, şans eseri iki kamu kurumunda -birinde proje sekreteri, birinde ise proje koordinatörü- olarak destek vermeye başladım. Bizim hikayemiz de o süreçle birlikte başladı. ODTÜ’den mezun olana kadar deneyin edindim. Kamu kurumlarında, projelerde çalışırken bir yandan da KOBİ’lere danışmanlık hizmeti vermeye başladım. 2008’in sonunda kardeşim Okan Seçkin ile birlikte ODS Danışmanlık’ı kurduk. Geldiğimiz nokta itibariyle epey büyüdük ama ardında böyle bir girişimcilik hikayesi var. ODS Danışmanlık olarak hizmet vermeye başladığımız dönemde, Türkiye’de TÜBİTAK, KOSGEB gibi kurumlar, şimdi olduğu gibi o zaman da aktiftiler ve şirketlere destek veriyorlardı tabi. Ancak uluslararası kaynaklar 2020 yılına kadar yoğun bir şekilde artarak Türkiye’deki işletmeleri desteklemeye devam ettiler. Yine uluslararası standartta Birleşmiş Milletlerin, Dünya Bankası’nın fonları da vardı. Türkiye’deki fon kullandırımında biz 2016 yılına kadar çok aktif bir şekilde çalıştık. Sanayi ve teknoloji firmalarının projeleri için ilgili kuruluşlardan hibe alması, desteklenmesi ve bunun proje yönetiminin yapılması, yatırımın tamamlanması adına bütün süreci takip ettiğimiz bir danışmanlık süreci işlettik. Bizimki biraz agresif bir büyüme şeklinde ilerledi. 2008’in sonunda şirketi kurduğumuzda kadromuz 2-3 kişiden oluşuyordu; 2016 yılına geldiğimizde ise yaklaşık 30 kişiydik ama yılda 300 civarında proje yazan bir ekibe dönüşmüştük. Türkiye’de girip çıkmadığımız sanayi bölgesi, çalışmadığımız sektör kalmadı. 2016 yılında hibe ve teşvik tarafında verdiğimiz danışmanlık hizmetini biraz daha çeşitlendirme kararı aldık. Ben bir yandan da işletme doktorası yaptığım için doktora tarafında yönetim danışmanlığı özellikle son dönemde ilgimi çeken bir konuydu ve o alanda çalışma yapmaya karar verdik. Zaten çok sayıda firmadan özellikle kurumsal gelişimle ilgili talep geliyordu. 2016 yılında Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD) danışman şirket havuzuna girerek onların da desteklediği firmalara hizmet vermeye başladık. Hibe ve teşvik danışmanlığına ek olarak ikinci iş kolumuz da yönetim danışmanlığı oldu. 2018’in sonlarına doğru, özellikle kurun fırladığı dönemde çok özel bir hizmet geliştirdik; uluslararası iş geliştirme danışmanlığı… Şu anda asıl işlerimizden bir tanesi de bu. 2020’nin başında ise teknoloji tarafında müşterilerimizden çok fazla talep almaya başladık. ERP danışmanlığı konusunda SAP Business One ile bir partnerlik yaptık. Bugün ODS Danışmanlık olarak 220’nin üzerinde tam zamanlı çalışanımızla Ankara merkezli bir şirketiz. İstanbul, Bursa ve İzmir’de ofisimiz var. Pandemiden hemen sonra Los Angeles’ta bir şirket kurduk. Hollanda-Amsterdam’da da yeni kurduğumuz bir şirketimiz var. Bunların hepsi ODS Consulting Group markalarıdır. Bu yapıların özellikle ihracat danışmanlığı konusunda yurtdışı aksiyonlarımıza destek olmasını hedefliyoruz. Hollanda’daki şirket biraz da hizmetlerimizi globale açmak için kuruldu. Dünya dijitalleştikçe herkes daha sistemli çalışıyor.
Pandemi sürecini nasıl geçidiniz? 2020 itibariyle teknoloji tarafında çok talep geldiğini söylediniz, bunda pandeminin etkisi var mı?
Pandeminin bize iki önemli faydası oldu; bir tanesi ihracat danışmanlığı hizmetini olgunlaştırdığımız sırada pandemi başladı ve fuarlar iptal oldu. Hal böyle olunca yurtdışı pazarlarındaki boşluğu dolduran şirket konumuna geldik. “İhracat danışmanlığı hizmeti kapsamında ne yapılıyor” diyecek olursanız; bir fuara gittiğinizde nasıl ki müşteri için yeni bir pazar için arayışı oluyorsa biz de ihracat danışmanlığında data portallarından veri çekiyoruz ve firmalar için potansiyel alıcıları buluyoruz. Daha sonra bu alıcılarla temas kuruyoruz. Neredeyse bir şirketin satış ekibi gibi çalışıyoruz; satışı kapatana kadarki sürece destek oluyoruz. Pandemi sürecinde özellikle KOBİ’lere sunduğumuz çözümler biraz da büyük işletmelere doğru kaydı. Büyük işletmelerin ihtiyaçlarını daha net anlamaya başladığımız bir döneme evrildik. Pandeminin bize ikinci katkısı ise herkesin dijital dönüşüme ihtiyaç duymaya başlaması oldu. 2020’nin başında SAP ile partnerlik yapmıştık; herkesin “dönüşmek zorundayız”ı algıladığı bir dönemde, SAP B1 ile işletmelerin ERP tarafındaki ihtiyaçlarını gidermeye çalıştık. O da bize katma değer sağladı. Bugün Türkiye’de özellikle SAP B1’ın en büyük bayilerinden biri konumundayız.
Tabi bu süreçte, gündemimize dijitalleşme girince biz de bu konuyu ciddiye almaya başladık. Bu arada bazı şirketlere yatırımlarımız var, zaman zaman birtakım zirveler düzenliyoruz. Bu zirveleri işin vizyonunu gösterebilmek adına düzenliyoruz. Teknoloji tarafında çözüm olarak ERP’yi temel aldık. ERP’den başlamak zorundayız çünkü müşterilerimiz sanayi firmalarından oluşuyor. Biz bugün her ne kadar Endüstri 4.0, Toplum 5.0 konuşuyor olsak da biraz reel tarafa gitmek lazım. Gerçekte piyasada henüz Endüstri 3.0’ı bile tam anlamıyla uygulayamayan şirketler var. Dijital enstrümanları etkin kullanan firmaların oranı hakikaten az aslına bakarsanız. Pandemi bunun fark edildiği bir dönem oldu. “Dijital dönüşüm” zirvelerimizin de çıkış noktası budur. Yani yeni gündemlerden önce nerede olduğunuzu bilmelisiniz. Önce yatayda entegre olun, işletmenin tüm fonksiyonları birbiriyle haberleşsin, sonra dönelim ve Endüstri 4.0’dan bahsedelim.
Endüstri 4.0’a entegre olurken kalifiye çalışanlar da oldukça önemli... Müşterilerinizin dijital dönüşüm süreçlerinde, danışmanlık hizmetinize eğitim danışmanlığı da dahil oluyor mu?
Toplum 5.0 dedikleri yer insanı referans alıyor ya günün sonunda hangi çözüme giderseniz gidin uygulayıcılar yine insanlar oluyor. Mavi ya da beyaz yaka hiç fark etmez, o insanları ikna etmeden önce, yani zihinsel ve kültürel anlamda dönüşüm yapmadan şirkette dijital dönüşümden bahsedemezsiniz. Dijitalleşme konusu, şirketin alt yapısı hazırlandıktan sonra devreye giriyor. Önce ekipleri eğitiyoruz; programları nasıl kullanacaklarını, onlara nasıl fayda sağlayacağını anlatıyoruz. Sonuçta sizin çalışanınız herhangi bir uygulamayı kullanabiliyorsa o zaman ERP programını da rahatlıkla kullanır. Basit çözümler haline getiriyoruz. Bu programların ne kadar kullanıcı dostunu olduğunu gösteriyoruz. Faydasını somut bir şekilde anlattığınız zaman insanları o noktaya çekebiliyorsunuz.
Çalışma modelinizi anlatır mısınız? Her bölge için ayrı ekipler mi oluşturuyorsunuz?
Hibe ve teşvik tarafında 500’ü aşkın müşterimiz var. Toplamda 600’ü aşkın müşterimize durmadan yenileri ekleniyor. Doğal olarak işleri salt merkezden yönetmek pek mümkün değil. Zira sanayi firmaları özellikle sahalarında aktif çalışanlar isterler. İşin içine girmeden, taşın altına elinizi koymadan o firmalara öncesi ve sonrası arasındaki farkı gösterme şansınız pek yoktur. Ankara ofisimiz bizim merkez ofisimiz. Çalışmalarımızın büyük bir kısmını Ankara’dan yürütmeye çalışıyoruz. İstanbul, İzmir, Bursa yapılanmalarımızla da lokalde kadrolar oluşturarak ihtiyaçlara göre danışmanlık çözümleri sunuyoruz. Doğu illerimizde de çok sayıda müşterimiz var. Onları genelde Ankara’dan yönlendiriyoruz.
Her bölgenin kendine has dinamikleri olduğunu düşünürsek, bölgeler bazında yapısal anlamda zorlandığınız noktalar oluyor mu?
Bu çok güzel bir soru. ODS Danışmanlık bir “benchmark” platform aslına bakarsanız, sektörleri kıyaslayabilirsiniz bizimle beraber. Bu nedenle bölgesel farklılıkları da çok rahatlıkla anlatabiliriz. Ölçekleri sunabiliriz. Bölgesel tarzı açısından bakacak olursak Anadolu -Ankara’nın doğusu- bazı konulara biraz daha kapalı olabiliyor; ikna süreçleri daha uzun zaman alabiliyor. Ege veya Marmara bölgeleri ise dijitalleşme ile ilgili konulara daha açık olsalar da buralarda da ticaret yapmak o kadar kolay değil. Ancak Türkiye’nin doğusu artık eskisi gibi değil, birçok firma batı firmalarına kıyasla daha hızlı dönüşüyor aslında.
Şirketlerin sürdürülebilir başarısına ODS’nin nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz? Kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz?
Bu soruya şöyle yanıt vereyim, danışmanlığına 2006 yılında başladığımız ve şu anda hala danışmanlık hizmeti vermeye devam ettiğimiz müşterimiz var. Yani zaten hikayenin aslında en doğru algılanış biçimi bence böyle; çok güzel bir soru bu. Çünkü müşterinizle yıllarca devam eden bir ilişkiniz varsa doğru bir frekanstasınızdır demektir. Hem o firma aslında bu konuya çok açıktır hem de siz müşterinize ihtiyaç duyduğu konuya dair doğru bir çözümle gitmişsinizdir. Ortada tükenmeyen bir memnuniyet olduğu aşikardır. İşimizin temelde üç konusu var; bir tanesi büyümeyi tetiklemek. Örneğin, ihracat danışmanlığı firmanın büyümesi adına geliştirilen bir hizmet modeli. Bir diğer konumuz maliyetleri azaltmak; hibe ve teşvik danışmanlığı… Üçüncüsü ise verimlilik; SAP gibi dijital çözümlerle kurumsal firmaların verimliliğine yönelik somut bir fayda ifade edebilirseniz, o firmalarla yıllarca çalışmaya devam edebilirsiniz.
Yeni jenerasyon kesinlikle konunun daha özündeki işlere odaklanıyor. Know-how ve değer neredeyse oraya yoğunlaşmayı tercih ediyor. Diğer işleri ise dışarıdan hizmet alarak çözüyor, daha profesyoneller. Bu açıdan danışmanlık hizmetlerine bakış açısı da değişti. Dönüşüm bizim açımızdan güzel bir noktaya geldi, biz de yıllardır sürdürdüğümüz ilişkilerimizden kaynaklı olarak firmalarla uzun soluklu projeler yaratıyor ve onların hem karını arttırmaları, hem büyümeleri hem de yatırımlarını finanse etmelerini sağlayacak çözümler sunuyoruz. Günün sonunda ciddi anlamda değer görüyoruz.
2022 global anlamda da zor bir yıl oldu. 2023 beklentileriniz neler?
2022’nin en zor tarafı -hepimiz için herhalde- enflasyondu diye tahmin ediyorum. Biz yılı dinamik bir bütçelemeyle yönettik. Geçen seneyi enflasyonist bir dönem olarak görüyorum. Böyle bir dönemde işletme yönetmek de inanılmaz zordur. Girişimcilikten geldiğimiz için daha önceki krizleri de biliyoruz ama ilk defa böyle bir dönem yaşıyoruz. Bu nedenle de süreci dinamik yönetmeye karar verdik. Doğru bir şey yaptığımızı düşünüyorum. Şirketimizi yine büyüttük. 2023’e geldiğimizde hikaye nasıl evrilecek bilemiyoruz; bu sene resesyon daha da hissedilecek gibi. Bir taraftan da riski görmek lazım. Ben 17 yıldır sahada çok aktif çalışıyorum; o riski göğüsleyenler her zaman çok hızlı büyürler. Bu sene gündemimizde karbon salınımı var. En son Avusturya ile bir partnerlik sözleşmesi de imzaladık. Ürünlerimizin yurt dışına satışı noktasında Amsterdam’daki yapıyı kurduk. Bütün global fuarlara katılarak hizmet ihracatını daha yoğun yapmaya çalışacağımız bir yıl olacak. Bu sene de yine dolar euro bazında büyüyeceğimizi tahmin ediyoruz.