6 Şubat 2023 Pazartesi sabahı Kahramanmaraş ve çevre illerde önce 7.7, akabinde 7.6 büyüklüğünde yaşanan iki büyük deprem sonrası on binlerce bina, binlerce bağımsız birim, 40 binin üzerinde vatandaşımıza mezar oldu. Bu büyük felaket 85 milyon olarak hepimizi derinden sarsarken televizyonlardan izeldiğimiz o acı manzaralar da yüreğimizde hiçbir zaman onarılmayacak ve unutulmayacak izler bıraktı. 'Asrın felaketi' olarak yorumlanan depremlerde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. Hepimizin milletçe başı sağ olsun. 

 Bu köşede kaleme aldığım ve Ocak 2023'te yayınlanan, "Deprem değil, bina öldürür" başlıklı ilk yazımda, 17 Ağustos 1999 Gölcük depremi ve yine aynı yıl 12 Kasım 1999 Düzce depremi ile ilgili çocuk yaşta aklımda kalanları sizlerle paylaşmış, depreme karşı gereken önlemlerin süratle alınması gerektiği hususunda nacizane uyarılarda bulunmuştum... Maalesef testi kırıldı(!) ve ülke olarak yüzyılın en elim felaketini yaşadık. Elbette depremin yaralarını birlikte saracak, bu zor günleri dayanışma ve yardımlaşma içinde elbirliğiyle aşacağız. Ancak artık yaşananlardan ders almak ve bir daha böylesine büyük bir yıkımı yaşamamak için ne gerekiyorsa yapmak mecburiyetindeyiz. 
Ülkemizin yüzölçümünün yüzde 92’si ve nüfus yoğunluğu olarak yüzde 95'i deprem kuşağında bulunuyor. Kahramanmaraş merkezli depremler öncesinde açıklanan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı verilerine göre son 58 yıl içerisinde meydana gelen depremler; 58 bin 202 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine, 122 bin 096 vatandaşımızın yaralanmasına ve yaklaşık 411 bin 465 binanın yıkılmasına veya ağır hasar görmesine neden oldu. 17 Ağustos 1999 Marmara depremi sonrasında hazırlanan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hasar Tespit Komisyonu raporunda ise; 55 bin 651 konut ve işyerinde yapılan kontrollerde incelenen binaların yüzde 79’unun hasarlı bulunduğu ifade edilmişti. İncelenen binalardaki eksiklikler ise; yüzde 64'ünde nemin yol açtığı korozyon (paslanma), yüzde 41’inde malzeme eksikliği, yüzde 18'inde inşaat aşamasında betonun sulanması, yüzde 11’inde eskime ve yıpranma, yüzde 3’ünde ise proje hatası bulunduğu tesbit edilmişti. 

Deprem Bölgelerinde Doğal Erozyon Kontrolü: Çisem Özkan’dan Tavsiyeler Deprem Bölgelerinde Doğal Erozyon Kontrolü: Çisem Özkan’dan Tavsiyeler

Depremlerin yol açtığı  büyük yıkımların en önemli nedenlerinden biri korozyondur. Korozyon, metal ya da metal alaşımlarının oksitlenme veya diğer kimyasal etkilerle aşınmasına denir. (Örnek: demirin paslanması) Betonda zaman içinde oluşan kılcal çatlakların içine girecek olan su, demir ve havadaki oksijen birleştiği anda donatıyı korozyona uğratır ve paslanmaya başlar. Korozyona, yapıya giren su sebep olur. Donatıya ulaşan su, pas payına ulaşarak temas ettiği demiri genleştirip zamanla betonu parçalar. Taşıma kapasitesinin düşmesi ve kesit kaybı sebebiyle hasar gören yapı, deprem gibi doğal afetler sonucu yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Su yalıtımsız bir bina 10 yıl sonra taşıma kapasitesinin yüzde 66’sını kaybeder. Korozyon ve yanlış malzeme seçimi depremde yüzde 64 oranında yıkım getirir. Herhangi bir yoldan binaya sızan suyun yol açtığı korozyonu önlemek de ancak su yalıtımıyla mümkün olur. Binaların uzun bir zaman diliminde konforlu ve dayanıklı kalabilmesi için; binaların iç, dış, temel ve çatılardan su almaması için yapılan işlemlere "su yalıtımı" denir. Binaların ömürlerini ve dayanıklılığını etkileyen en önemli tehlikelerin başında su gelmektedir. Binalara sızan sular; yapıların gövde ve taşıyıcı kısımlarındaki donatıları korozyona uğratarak yük taşıma kapasitesinin düşmesine neden olur. Binaların ana taşıyıcı sistemlerinin tamamında bozulmalara yol açarak; en ufak bir yer hareketinde ve depremde binalarda çatlak ve kırılmaların oluşmasına neden olur. Binaların su alması insan sağlığına zararlı küf, mantar, çiçeklenme, kararma ve diğer organik maddelerin oluşmasına yol açarak; binayı ve insan sağlığını tehdit eder duruma gelmektedir. 
Yağmur, kar, çiğ, yer altı suları, bina içi kullanma suları (mutfak, banyo, tuvalet gibi ıslak hacimlerdeki su kaçakları), binanın inşa edildiği zeminde bulunan basınçlı veya basınçsız yeraltı suları nedeniyle binalar suya maruz kalmaktadır. Binaların bu şekilde su alması nedeniyle; insanın yaşam konforu ortadan kalkmakta ve binayı tehdit eder konuma gelmektedir. Dünyada ve ülkemizde; binaların su almaması konusunda üretim ve çalışmalar yapan; su yalıtım sektörü bilgi ve teknolojik olarak çok ilerlemiştir. Suyun binalarda yarattığı hasar; özellikle deprem tehdidinin bulunduğu bölgelerde can ve mal güvenliği açısından en önemli tehlikelerden biridir. Herhangi bir yoldan yapı donatısına sızan su, donma ve ısınma veya kimyasal tepkimelere girerek bina donatısının korozyonuna neden olmaktadır. Donatının korozyona uğraması ile dayanım gücü zayıflayacak ve binanın ömrünü olumsuz yönde etkileyecektir. Suyun binalarımızın dayanıklılığına vermiş olduğu zararı genellikle gözle göremeyiz, ancak sonuçlarıyla karşılaştığımızda fark edebiliriz. Büyük bir depremde, korozyona uğramış bir binanın ayakta kalması hemen hemen mümkün değildir. Bu nedenle özellikle Türkiye gibi deprem kuşağında bulunan ülkelerde su yalıtımının yaşamsal bir önemi vardır.

Genel olarak beton, içine gömülmüş donatıyı korozyona karşı korur. Donatı, betona gömülür gömülmez oluşan ince film tabakası çeliğe yapışır ve korozyona karşı dayanım oluşturur. Bu dayanım betonun yüksek alkali ortamına ve elektriksel dirence doğrudan bağlıdır. Betonun kılcal boşluklarındaki nemde bulunan iyonlar elektriksel iletkenlikte rol oynar. Ortam şartlarının durumuna göre oluşan bir hızda, donatı yüzeyinde donatı hacminin 2.5 katı büyüklükte demir oksit oluşumları meydana gelir. Oluşan pas, yetersiz pas payı sorunu da varsa, mevcut betonu çatlatır. Betonun dökülmesiyle beraber donatı açığa çıkar. Havayla temas nedeniyle de korozyon hızındaki artış kaçınılmaz olur. Korozyona bağlı olarak donatı kesitinde oluşan kayıp, donatının başlangıçta tasarlanan hesap değerlerini karşılayamamasına neden olur.
Etkin bir su yalıtımı için, yalıtım uygulamasının, binanın temelinden çatısına kadar tüm yapı elemanlarını kapsaması gerekir. Toprak ile temas eden duvarlar, temeller ve zemine oturan döşemeler, suyun yapı dışında birikebileceği veya suyun basabileceği seviyenin altındaki dış duvarlar, balkonlar, teras ve eğimli çatılara, banyo, lavabo ve mutfak gibi ıslak hacimlere, suyun içerisinde kalmasını istediğimiz su deposu, suni gölet ve havuz gibi yapılara yapılır. Su yalıtımı ile donatılmış güvenli ve nitelikli binaların inşa edilmesinde kentsel dönüşümün büyük bir fırsattır. Ülke genelinde milyonlarca konutta halen su yalıtımı yoktur. 6.5 milyon konut ise deprem açısından riskli bina statüsünde yer alıyor. Toplumda çok bilinmese de depremlerin yol açtığı büyük yıkımların en önemli nedenlerinden birisi de korozyondur. İnşa edilen tüm yeni binalardaki su yalıtımının standartlara uygun yapılması çok önemli. Ancak o zaman tüm binalarımızı korozyon etkisine karşı koruma altına almış oluruz ve her deprem sonrasında yaşadığımız düşündürücü tabloları engelleyebiliriz. Su yalıtımı bir bütündür. Yapının kapısını, musluğunu değiştirebilirsiniz ancak konstrüktif yapıda (betonarme, çelik,ahşap) değişiklik yapamazsınız. Su yalıtımını bileşenleriyle birlikte, tek seferde ve kaliteli olarak yapmalıyız. Yalıtımın kalitesi sürekliliğidir. Su yalıtımının doğru yapılması kadar, korunması da önemlidir. Taze haldeki beton, sıva, şap veya harç içerisine katkı ilave edilerek betonun ve sıvanın su geçirimliliğinin azaltıldığı uygulamalara yapısal yalıtım denir. Üretim sırasında, beton, sıva veya şap taze haldeyken, sertleşmeden kullanılır. Beton prizini alıp sertleştikten sonra ilavesi ya da onarımı mümkün değildir. Beton içerisine katıldığı için yüzeyde tabaka oluşturmaz. Yapısal su yalıtım malzemeleri tek başına kullanılmamalıdır. Mutlaka yüzeysel su yalıtım ürünleriyle desteklenmelidir.
 

Editör: Haber Merkezi