Günümüzde hızla artan nüfus ve kentleşme, şehirlerin ve yapıların çevresel etkilerini en aza indirme gerekliliğini daha da ön plana çıkarıyor. Sürdürülebilir kentler ve yapılar; doğal kaynakların korunmasını, enerji verimliliğini, atık yönetimini ve insan sağlığını merkeze alan tasarımlar ve uygulamalarla geleceğin yaşanılabilir ortamlarını şekillendirmeyi hedefliyor. Bu yaklaşım, sadece çevresel değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik boyutları da içeren bütüncül bir strateji sunuyor. Sürdürülebilirlik, şehir planlanmasından bina inşaatına, enerji kullanımından atık yönetimine kadar geniş bir yaypazeyi kapsıyor ve uzun vadeli bir vizyon gerektiriyor. Bu bağlamda sürdürülebilir kentler ve yapılar sadece bugünün değil, yarının dünyası içinde yaşanılabilir ve sağlıklı bir çevreyi sunmayı amaçlıyor.
TESYÖN Başkanı ve Ekol Grup Tesis Yönetim Hizmetleri Koordinatörü Dr. Aylin İlgen, ST Endüstri Radyo’da gerçekleşen “Sürdürülebilir Kentler ve Yapılar” programına konuk oldu. İlgen, sürdürülebilirlik konularında önemli açıklamalarda bulundu.
FOTO: TESYÖN Başkanı ve Ekol Grup Tesis Yönetim Hizmetleri Koordinatörü Dr. Aylin İlgen
Kentlerin sürdürülebilir olması hakkında açıklamalarda bulunan TESYÖN Başkanı ve Ekol Grup Tesis Yönetim Hizmetleri Koordinatörü Dr. Aylin İlgen, "Günümüz gerçeklerine baktığımız zaman, hızlı ve plansız kentleşme pek çok soruna neden oluyor. Aynı zamanda sağlıksız bir çevreye de sebep oluyor. Günümüzde çevre ve toplumluğu gözetmeden kontrolsüz şekilde büyüyen kentler söz konusu. Oysa sürdürülebilirlikten bahsettiğimizde bununla ilgili pek çok çalışma var. Örneğin depreme dayanıklı binalar diyoruz ama zaten olmazsa olmaz olan bir şey bu. Tüm binalar deprem yönetmenliğine uygun olmalı ve eskiler de yenilenmeli. Her ne kadar saniyeler sonrasını tahmin edemediğimiz bir dünyada sağlam yapılar yaratmak hayati önem söz konusu olsa da ne yazık ki günümüzde bunu o kadar hızlı hayata geçiremiyoruz. Uzun ömürlü ve doğa dostu malzemeler kullanılması adına pek çok yasal düzenlemeler var. Bunlar da mecburi hale geliyor. Örneğin suyun israfını önlemek, karbon ayak izimizi azaltmak ve bunun gibi çeşitli uygulamalar kurumsal iş yerlerinde veya firmalarda uygulanılıyor ve çalışanlar bilinçlendiriliyor. Hatta artık her şey sensörlü hale geldi. Binalarda, alışveriş merkezlerinde, okullarda, tüm tesislerde artık her şey sensörlü. Bakanlıklar veya üst yönetimler, her ne kadar yönetmeliklerle birtakım düzenlemelere gidip, örneğin otellerde sürdürülebilirlik belgesinin alınmasını mecbur tutsalar da işin özünde insan var, daha insan odaklı çalışmalar yapmamız lazım." diye konuştu.
"BELEDİYELER BU KONUDA DAHA AKTİF OLMALI"
İlgen, belediyelerin sürdürülebilir kentleşmede daha aktif olmaları gerektiğinin altını çizen İlgen, konuşmasına şöyle devam etti: "Kültürel, ekonomik, tarımsal faaliyetler aracılığıyla belediyelerin daha aktif olması gerekiyor. Aynı zamanda daha çok çevresel düzenlemeler de yapmaları gerekiyor. Böylece insanları ve diğer belediyeleri de bu yönde teşvik edebilirler. Yani her belediye aslında kendi kendine yetebilen bir sistem kursa o zaman sürdürülebilirlikle ilgili daha ciddi adımlar atmış oluyoruz. Bir mahallede veya bir sokakta, inşaat çalışması yapılacağı zaman, tabii ki yıkım yapılacağı zaman belediyeden izinle yapılıyor. Ama bu yıkımlar bittikten sonra defalarca tekrar o sokağa, o mahalleye hafriyat kamyonları ve malzemeler geliyor. O yıkımların olduğu günlerin, belediyeden izin alarak belirlenmesi ve o semtteki veya o sokaktaki tüm daire sakinlerine belediyeler tarafından bildirim yapılması lazım ki insanlar araçlarını o sokağa park etmesinler."
Apartmanların otoparklarının yetersiz olduğunu ifade eden İlgen, "Sitelerde büyük alanlar var ama mahalle kültüründe olan yerlerde, mahallelerde, semtlerde araçlarımızı hep yol kenarlarına park ediyoruz. Akşam eve geldiğimizde bir bakıyoruz ki aynası kırık, yanları çizilmiş, zarar görmüş. Sadece araçlarımızda da özel eşyalarımız değil, semtimizdeki kaldırımlar, yollar onlar da zarar görüyor. Çünkü bu alanlar, kamyonların girmesine veya manevra yapmasına uygun alanlar değil. Belediyeler günlük rutin işlerde de daha aktif olmalılar. Sürdürülebilir kent; çevresel, sosyal, ekonomik kavramlarıyla beraber ele alındığında bir bütün olarak düşünülmesi lazım. Bu tür kentler mevcut kaynakları verimli kullanarak gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da karşılayacak şekilde tasarlanmalı. Bunu bakanlıkla belediyeler birlikte planlayıp uygulamaları gerekiyor." açıklamasında bulundu.
İlgen konuşmasını şöyle tamamladı: "Kentlerle ilgili olarak, sürdürebilirlik kavramlarına baktığımız zaman çok bütüncül bir bakış açısı gerektiriyor. Örneğin çevre, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, atık yönetimi, su tasarrufu, yeşil alanların korunması gibi unsurlar sürdürebilirliğin içerisinde yer alıyor. Bununla birlikte tüm toplumun eşit olarak, kapsayıcı, erişebilir, sağlık ve eğitim hizmetlerinin iyileştirilmesi gibi kavramlar da söz konusu. Ayrıca herkesin hizmetlere ulaşabilmesi de önemli."