Bir aile şirketi olarak inşaat sektöründe 30 yılı aşkın süredir hizmet veren Hocaoğlu Grup İnşaat A.Ş., Hocaoğlu Holding bünyesindeki en büyük paya sahip olan grup şirketidir. Bugüne kadar arsa payı karşılığı inşaat ve taahhüt projelerinde uzman ekibi ve güçlü sermayesi ile birçok projeye imza attıklarını belirten Hocaoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Yük. İnş. & Mak. Müh. Okan Hocaoğlu, imza attıkları her işte en çok dikkat ettikleri konunun; birlikte çalıştıkları insanlara karşı verdikleri sözler ve onların güvenlerini kazanmak olduğuna söyledi. Yönetim kadrolarının inşaat mühendisi, makine mühendisi, malzeme mühendisi ve mimarlardan oluştuğundan, inşaatın neredeyse bütün aşamalarını kendi bünyesinde çözen tam donanımlı bir şirket olduklarını ifade eden Hocaoğlu, “Teknolojiyi yakından takip eden yönetim kadromuz sayesinde her geçen gün daha da ileri gidecek şekilde Ar-Ge çalışmalarımız devam ediyor. Hocaoğlu Grup İnşaat A.Ş. olarak profesyonellik konusunda çok titiz ve hassas bir vizyona sahibiz. Üstlendiğimiz bütün işlerimizde projelerin başından en sonuna kadar profesyonellik olgusu bizler için çok önemlidir. Projelerimizin tesliminden sonra da her zaman işimizin arkasında olmamızdan ve verdiğimiz taahhütlerimizi yerine getirmek için elimizden gelenin en iyisini yapmaktan onur duyuyoruz” dedi.
ST Endüstri Radyo’da “Depreme Dayanıklı Binalar” programında konuk olan Hocaoğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Yük. İnş. & Mak. Müh. Okan Hocaoğlu, sorularımızı yanıtladı…
İstanbul Anadolu Yakası’nın ilk sismik izolatörlü konut projesini hayata geçirme fikriniz nasıl oluştu?
Sismik izolatörler özellikle 6 Şubat depremleri sonrası çok konuşuldu. Bizler de bu konuda üzerimize düşen ne varsa yapmaya çalışarak projelerimizde sismik izolatörü uygulama kararı aldık. Bu tür yapılar özel yapı statüsünde değerlendirildiği için prosedür olarak çok fazla detayları var. Tabii ki bizim de ilk defa yaptığımız bir çalışma olduğu için bazı zorluklara hemen adapte olarak şu anda İstanbul Sancaktepe’deki Rosa Vizyon Konakları’nda son deprem teknolojisi olan bu sistemi uygulama kararı aldık. Hem medya hem de bizim yaptığımız çalışmalarla insanları bu konuda bilinçlendirmenin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. İnşallah insanların bu konuda bilinçlenmesi ve bu tür yapıların daha çok ön plana çıkması hususunda Hocaoğlu Grup İnşaat A.Ş. olarak biz öncü oluruz.
Sancaktepe’deki Rosa Vizyon Konakları projeniz hakkında bilgi verir misiniz?
Rosa Vizyon Konakları sismik izolatörlü bir yapı olmasına rağmen yüksek katlı bir yapı olması bizi rahatsız edecek olan bir durumdu. Bu nedenle biz sadece 6 katlı bir yapı tasarladık. Burada depreme dayanıklılığının yanı sıra yeşil alanları ve sosyal olanakları ile insanlara modern ve konforlu bir yaşam alanı oluşturmaya özen gösterdik. Geniş yaşam alanları, spor salonu ve rekreasyon alanları, peyzajlı bahçeler ve dinlenme alanları, kapalı otopark, 6 katlı sismik izolasyonlu binalar, lüks ve modern iç mekan tasarımı ile güvenli, rahat, konforlu ve ayrıcalıklı bir yaşamı insanlara sunuyoruz. Biz bu projede daire satmıyoruz, güven satıyoruz. Bir baba olarak çocuğumuzun, eşimizin deprem korkusunu unutup yastığa başını rahat koyduğunun hissiyatının paha biçilemez olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden projemizdeki her bir detayı incelikle açıp daha çok derine inmeye çalışıyoruz. Düşük kat ve güvenilir yapı çerçevesinde projemizi geliştirmeye devam ediyoruz. Bir de bir slogan bulduk ve “Depremde Sadece Beşiğiniz Sallansın” dedik.
Sismik izolatörler daha çok okul veya hastane gibi depremde zarar görmemesi gereken ve deprem sonrası da hemen kullanımı devam edecek yapılarda tercih ediliyor. Konut projesinde sismik izolatör kullanımı fikri sizde nasıl oluştu?
Olayın çıkış noktası aslında en son yaşadığımız 6 Şubat depremleri oldu. Depremden sonra zaten 1-1.5 ay resmen hayat durdu! İnsanlar ne olduğunu anlamadı, deprem bölgesinde olan olmayan herkes bir şekilde acıları paylaştı. Çok kritik nokta olarak şunu söyleyebilirim… Bir video gördüm… Enkaz altında kalan küçük bir kız babasına sesli mesaj gönderiyor ve diyor ki “Baba ben nefes alamıyorum. Burası çok karanlık, korkuyorum. Ne olur beni kurtar, hiçbir şey duyamıyorum”. Bu şekilde 8-10 tane mesaj atıyor. Tabii şebekeler olmadığı için mesaj gitmiyor. Ertesi gün baba bu mesajları whatsapp üzerinden kızının sesinden duyuyor ama maalesef kızı ölüyor. Bu gerçekten çok acı bir tablo. Öncelikle kendimi o babanın yerine koydum. Kendimi o binada yaşayan insanların yerine koydum. Ve son olarak da kendimi o binayı yapan müteahhidin yerine koydum. Ve ani bir kararla bedeli ne olursa olsun zaten proje aşamasında olan Rosa Vizyon Konakları projemizi yönetim kurulu olarak sismik izolatörlüye çevirme kararı aldık. Maliyet ya da bedel konusuna gelince, bence bu kararımızın maliyeti ya da bedeli o babanın yaşadığı acının bedeli ile mukayese bile edilemez. Bugünün şartlarında takribi 1 milyon TL’lik bir ücreti o babanın yerinde olmak istemeyen herkes tabiri caizse taşı sıkarak bulur getirir ve o site de oturur bilinciyle başladık ve yapıyoruz. Bu anlamda insanlardan güzel tepkiler ve geri dönüşler alıyoruz. Yaptığımız çalışmanın nerelere dokunduğunu görmek de bizi mutlu ediyor. İstanbul için kaçınılmaz olan deprem sonrası da inşallah o sitemizde oturan insanların arayıp teşekkür etmeleri bizim için yeterli olacak.
Sizce 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri benzeri bir depreme İstanbul ne kadar hazır?
Allah göstermesin ama 6 Şubat depremleri benzeri bir depremde İstanbul gerçekten yaşanmaz bir duruma gelecek. Kentsel yapılaşma konusundaki sıkıntılarımız sürekli artıyor. Tabii sosyal konut projelerinin önemi bu noktada çok önemli. Ama okul, hastane, adliye gibi kamu yapılarının deprem sonrası dahi kullanımına devam etme zorunluluğu var. Dolayısıyla bu yapılarda 2013 yılından sonra sismik izolatör kullanımı zorunlu hale geldi. Ancak konutlarda bu zorunluluk yok. Buradan yola çıkarsak Rosa Vizyon Konakları projemizin tasarımı bir hastane gibi olacak. Bu ne demek oluyor? Deprem olacak ve siz hiçbir şey olmamış gibi, tabiri caizse –biraz abes olacak belki ama- siz evinizde acaba mahallemde ya da İstanbul’da ne olmuş diye televizyon izleyeceksiniz. İzolatörlü yapılar işte böyle yapılardır. Dolayısıyla maliyet konusuna ben çok takılmıyorum çünkü Japon halkının deprem esnasındaki görüntülerine sosyal medyada sıkça rastlıyoruz. Onlar için deprem, rüzgar esmesi gibi doğal bir süreç. Depremden korkmak ise bize mahsus gibi. Japon bilim adamları, “Biz yapılarımıza güveniyoruz” diyor ve bizim yaşadığımız deprem korkusuna inanamıyorlar. Dolayısıyla 6 Şubat depremleri sonrası yaşadığımız süreç, bizi bu akış açısına getirdi. Biz de binamızı yapalım satalım, sonra diğer binamızı yapıp satarız mantığındayken artık insanların hayatlarını güvende tutalım bakış açısıyla ilerliyoruz.
Sismik izolatör nedir ve binaları depremin yıkıcı etkisinden nasıl korur?
Sismik izolatörler deprem için geliştirilen son teknolojidir. Japonya’da “raylı sistem” diye adlandırılan bir sistemdir. Şu anki teknolojiye göre de deprem için kesin çözüm. Basit bir dille anlatacak olursak, binayı izolatörün altı ve üstü diye ikiye ayıracak olduğumuzda deprem esnasında izolatörün altı sallanırken izolatörün üstü sallanmıyor. Temel mantık budur. Ve yapının da deprem sınıflarına göre güçlü olması gerekiyor. Deprem sınıfları DD-1, DD-2 ve DD-3 diye devam eder ve depremin düzeylerini ifade eder. Normal binalar DD-2 dediğimiz 50 yılda bir tekrarlanma sıklığı olan depremlere göre tasarlanır. Ancak izolatörlü yapılar DD-1’e göre tasarlanır. Bu da 2 bin 500 yılda bir olma olasılığı olan depremler için geçerlidir. Biraz daha basite indirgeyecek olursak 6 Şubat Kahramanmaraş Depremi İstanbul’da olsa bizim yapımız kullanıma devam edecek ve hasar almadan oturulabilecek seviyede.
Sismik izolatörler yeni inşa edilen yapılarda kullanıldığı gibi mevcut yapılara da kullanılabilir mi?
Mevcut yapılarda sismik izolatörlerin kullanılması teoride mümkün olsa da pratikte uygulanması hem çok zor hem de fizibıl değil. İnsanların bunlarla uğraşmaması gerekiyor. Deprem düzeylerinden bahsettik… Bir izolatörün altındaki temel kalınlığını, normal binaya göre iki katı yapmak zorunluluğu var. Hakeza kolonları da 2 katı hatta belki 3 katı yapma zorunluluğu var. Deprem esnasında bina sağa sola hareket ederken o deplasmanı karşılayacak alttaki kaidelerin güçlü olması gerekiyor. Bu da teoride mümkün ama pratikte mümkün değil. Biraz önce yapımıza güvenme, deprem korkusunu aşıp başımızı yastığa gönül rahatlığıyla koyma duygusunun paha biçilemez olduğunu ifade etmiştim. Deprem sonrasında eşim bile bana sordu… Bir müteahhit düşünün… Kendi yaptığı binada oturuyor ve eşi O’na, “Bizim yapımız acaba depremde yıkılır mı” diye soruyor. Müteahhidin eşi bile bunu soruyorsa başka bir binada oturan ve inşaatla hiçbir ilgisi olmayan Adil amcanın, Fatma teyzenin depremden korkmaması mümkün değil. Böyle bir atmosferde sürekli deprem haberleri ve kahvede deprem konusu konuşulurken sizin kişisel olarak riskli bir yapıda oturuyor olmanız, çocuğunuza bakarken verdiğiniz enerjide ve kafanızın rahatlığında gizlidir aslında.
6 Şubat depremleri sonrası müteahhidin bu konudaki sorumlulukları ve yapı denetim sistemine yönelik eleştiriler oldu. Siz bu konularda ne düşünüyorsunuz?
Bir müteahhidin yatırımcı olarak inşaatın her aşamasını bilmek zorunda olmadığı söyleniyor. Ben bu konuda biraz daha farklı düşünüyorum. Benim bakış açıma göre yönetimle işi yapan kişiler arasında şöyle bir fark var: İşi yapacak olan bütün detayları bilmeli, işi yaptıracak olan yeteri kadar bilmeli. Ancak ülkemizde müteahhitlik işi yapanların tabiri caizse hiçbir şey bilmeyerek bu işe soyundukları bir süreç yaşadık. 2012 yılında başlayan manavın, kuyumcunun, sanayicinin inşaat sektörüne girdiği çok anlamsız bir süreç yaşadık. Burada tabii ki müteahhit her şeyi bilemez ama birçok detayı bilmeli. Biz kendimizi ‘yeni nesil müteahhit’ olarak adlandırıyoruz. İkinci kuşak olmamız nedeniyle işin hem mutfaktan gelen bilgiler, teknik bilgileri de teori ile birleştirip bu sürece adapte olma konusunda kendimizi ayrıştırıyoruz. Yapı denetim sistemine yönelik, müteahhit firmanın kendisini denetleyecek firmanın ücretini ödemesi ve bu anlamda yapı denetim firmasının sağlıklı bir denetim yapamayacağı hususuna yönelik açığı bakanlığımız düzeltti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu konuda gerçekten iyi çalışıyor. Tabii ki her şey mükemmel olamıyor ama önemli olan yapılan işlemlerde eksikleri görüp ivedilikle bunları gidermektir. Bu konuda herkesin hatası veya yanlışı olabilir, önemli olan bu hataları veya yanlışları en kısa sürede çözüp süreci en iyiye doğru götürme çabasıdır. İstanbul’daki yapı denetimler havuzdan rastgele atanıyordu ve örneğin Silivri’deki bir yapı denetim firması Tuzla’daki bir projeyi denetleyebiliyordu. Bu durumda insanlar mesafeden dolayı gelmekte zorlanıyor ve işi almaktan imtina edebiliyordu. Öyle olunca süreç zorlanıyordu. Son yapılan değişiklikle bunu da aştılar. İstanbul’u 3 bölgeye ayırdılar ve bu konuda bizim de fikirlerimizi alıyorlar. Her düzenleme öncesi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bizleri davet ediyor ve fikirlerimiz aldıktan sonra düzenlemeleri hayata geçiriyorlar. Tabii ki mükemmelliği aramıyoruz ama burada olması gerekeni en iyiye çevirme noktasında adapte etme arayışında olduklarını görüyorum.
Revize edilen Yeni Kentsel Döşüm Yasası’nı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu yasa süreci hızlandırır mı?
Devletimiz sosyal devlet bakış açısıyla bu konuda yasal düzenlemeler yapıyor. Ancak ben biraz daha insanlar özelinde bu süreci değerlendirmek istiyorum. İnsanlar kentsel dönüşümde çok küçük ayrıntılara takılıp süreci baltalayabiliyorlar. ‘Ben cephem kayboldu”, “Benim kat sayım düştü”, “Benim metrekarem düştü”, “Babamdan kalma hatıralarım var” gibi… Bunlar tabii ki değerli ama insan canından değerli değil. Bizim toplum olarak bilincimizin değişmesi lazım. En önemli meselemizin bu olduğunu düşünüyorum. Eğer bu olmayacak düzeyde ise bir şekilde de hayatların kurtarılması yönünde çalışmaların da yapılması gerekiyor. Devlet de burada zorunluluk dahilinde biraz da zoraki süreci hızlandırma babında hamleler yapma çabasında. Ben bunu destekliyorum. Çünkü insanların özel ihtiyaçlarına göre hareket edilirse bunun bedeli belki diğer insanların ve ailelerinin hayatları olacağı için bu çalışmaların önemli olduğunu düşünüyorum. Kentsel dönüşümün tıkandığı en önemli noktalardan biri de binasını boşaltacak olanların sırtlanacağı yük. Genelde eski binalar da aile binası oluyor. 3 katlı bir binada abi, kardeş ve bir de anne-babanın olduğunu düşünürsek bir aileden 3 hanenin başka bir yere taşınma zorunluluğu ortaya çıkıyor ki başka bir eve taşınılabilsin. En kötü 2+1 bir eve taşınılacağını düşünürsek bugün minimum 15 bin TL kirası var. 3 aile çıktın 45 bin TL. Evi tuttunuz nakliyesi vs. taşınma masrafları 50 bin TL’yi buluyor. Bu kadar geçim sıkıntısı yaşanan bir süreçte bu yükün altına girebilecek insan sayısı çok az. Dolayısıyla bunları söylemek kolay yapmak zor biliyorum ama ‘Sen binanı boşalt, ondan sonra yapalım’dan ziyade ‘İlk önce buraya geç, binanı yapalım, ondan sonra yeni binana geç’ mantığı oturması lazım. Tabii tekrar altını çizerek söylüyorum ki bunu konuşmak kadar uygulamak kolay olmuyor. Süreç maalesef böyle bir sarmala evriliyor. İnşallah bu zorlukları da aşıp kentsel dönüşümü hızlandırırız. Çünkü bekleyen İstanbul depreminde zayiyat vermemek çok daha önemli. Bir de yasalarımızda çok önemli olan mülkiyet hakkını ihlal edebilecek bir fikir olarak düşünülebilir belki ama bizim dönüşümlerimizin ada bazlı, mahalle bazlı olması gerekiyor.